Telefonun icadıyla birlikte insanlar ilk kez uzak mesafelerde birbirleriyle anlık konuşabilme imkânına kavuşmuştu. Ancak kablolara bağlı kalmak, bu teknolojiyi sınırlı kılıyordu. Evde, işte ya da telefona bağlı ofislerde iletişim mümkündü ama dışarıda özgürce konuşabilmek hâlâ hayaldi. İşte bu hayalin gerçeğe dönüşmesi, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan mobil telefon teknolojisi ile mümkün oldu. Bugün elimizde tuttuğumuz akıllı telefonların kökleri, 1983 yılında piyasaya çıkan Motorola DynaTAC 8000X adlı devrim niteliğindeki cihaza kadar uzanır. Ama bu noktaya gelene kadar yaşanan serüven, yalnızca bir teknolojik yeniliğin değil, aynı zamanda insan hayatını kökten değiştiren bir devrimin öyküsüdür.
Mobil İletişimin Doğuşu
20. yüzyılın ortalarında iletişim hâlâ büyük ölçüde sabit hatlı telefonlarla sağlanıyordu. Büyük şirketler, devlet kurumları ve bankalar, telefon ağlarının en yoğun kullanıcılarıydı. Ancak özellikle iş dünyasında, mobil iletişim ihtiyacı git gide büyüyordu. Bir yöneticinin arabada giderken arama yapabilmesi ya da bir doktorun hastaneye bağlı kalmadan ulaşılıp ulaşılamaması büyük bir ihtiyaçtı.
Bu dönemde ilk çözümler, aslında mobil telefondan çok telsizi andırıyordu. Örneğin polis teşkilatları ve askeri birlikler, dev bataryalara bağlı, omuzda taşınan telsizlerle iletişim kuruyordu. Yine bazı lüks otomobillere monte edilen araç telefonları vardı. Bu sistemler radyo dalgaları üzerinden çalışıyor ve oldukça sınırlı kapsama alanına sahipti. Yani gerçekten “cep telefonu” diyebileceğimiz bir şey ortada yoktu. İnsanlar, cebine sığabilecek, kablosuz ve bağımsız bir telefonun hayalini kuruyordu.
Martin Cooper ve İlk Görüşme
Motorola mühendisi Martin Cooper, 1970’lerin başında bu hayali gerçeğe dönüştürmeye niyetlendi. 3 Nisan 1973 günü, New York sokaklarında eline kocaman bir cihaz alarak tarihe geçen bir telefon görüşmesi yaptı. Cooper, Motorola’nın geliştirdiği prototipi kullanarak rakip şirket Bell Labs’in mühendislerinden birini aradı ve “Ben seni gerçek bir cep telefonundan arıyorum” dedi. Bu an, mobil telefonun doğum anı olarak kabul edilir.
Tabii Cooper’ın kullandığı cihaz bugünkü telefonlardan çok farklıydı. Yaklaşık 1,1 kilo ağırlığındaydı, boyu ise bir tuğla büyüklüğündeydi. Bataryası sadece 20-30 dakika konuşmaya yetiyordu ve şarj edilmesi için tam 10 saat gerekiyordu. Buna rağmen, bu görüşme insanlığa yeni bir çağın kapılarını araladı. Artık telefonun kablosuz, elde taşınabilir bir versiyonu gerçekti. Geriye kalan şey, onu ticari hale getirmekti.
Motorola DynaTAC 8000X’in Doğuşu

1973’teki ilk prototipin üzerinden tam on yıl geçti. Araştırmalar, geliştirmeler ve düzenleyici kurumlarla uzun müzakereler sonunda, 1983 yılında Motorola DynaTAC 8000X adlı ilk ticari mobil telefonu piyasaya sürdü. Bu telefon, resmi olarak satışa çıkan ve geniş halk kesimlerinin satın alabileceği ilk mobil telefondu.
DynaTAC’ın teknik özellikleri bugün bize ilkel görünse de, o zaman için olağanüstüydü. Yaklaşık 794 gram ağırlığında ve 25 cm uzunluğundaydı. Yani gerçekten tuğlayı andıran bir görünüme sahipti. Konuşma süresi yarım saati geçmiyordu, bekleme süresi ise yaklaşık 8-10 saatti. Buna rağmen cihaz büyük bir prestij sembolüydü.
Fiyatı da bunu gösteriyordu: 3995 dolar. Bugünün parasıyla on binlerce dolara denk gelen bu meblağ, cihazı yalnızca zenginlerin ve iş dünyasının üst düzey isimlerinin erişebileceği bir statü simgesi haline getiriyordu. Yani DynaTAC, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda “gücün ve zenginliğin göstergesi” olmuştu.
Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, 1987 yapımı Wall Street filminde görüldü. Michael Douglas’ın canlandırdığı Gordon Gekko karakteri, sahilde yürürken elinde devasa Motorola DynaTAC ile konuşuyordu. O sahne, telefonun bir güç simgesi haline gelişini sinema tarihine kaydetti.

